Bilinen hikayedir: Bir grup bilim adamı araştırma için arazide çalışırlarken, yağmurdan dolayı bir dağ evine sığınmak zorunda kalırlar. Gözlerine ilk çarpan şey, evdeki sobanın yerden 1 metre yukarıda, taşların üzerinde durmasıdır. Bir yandan ısınırlarken bir yandan da bunun nedenine ilişkin bilimsel bir tartışma başlar. Matematikçi “Odanın geometrisine göre en uygun yer olduğu için", Jeolog "Herhangi bir deprem durumunda taşların üzerine devrilip yangın çıkarmasın diye", Antropolog "İlkel toplumlarda görülen ateşe tapmanın, ateşe saygıya dönüşmesinden dolayı sobanın 1 metre yukarıda olduğunu" hararetle savunurlarken, içeriye ev sahibi girer ve hemen ev sahibine sorarlar "Neden?" diye. Adam cevap verir: “Boru yetmedi”.
Karşılaştığımız tüm olayları içinden çıkılmaz bir karmaşıklık içinde açıklamaya çalışmamız, kendi zekamıza tapınmaya başladığımızın kanıtı olarak öne sürülebilir. Tarihimizin en büyük keşiflerinin, aslında tarifsiz basitlikleri ortaya koymaktan ibaret olduğu gerçeği bile bizi bu tapınmadan kurtaramamıştır. Darwin'in Evrim Teorisi'nin tamamı, bir kuşun aç kalmamak için gagasının yapısını değiştirmek zorunda kaldığını anlatır temel olarak. Tüm dinlerin ortak kabul ettiği Adem ve Havva'nın Cennet'ten Dünya'ya sürülmesinin nedeninin ise, sadece bir elma olması aşikardır.

Yaşamımızı basitleştirmek ise göründüğü kadar kolay olmayacak elbet. Önce bulmacayı yaratıp sonra onu çözmek için bir ömür harcayan türümüze, köklü bir dönüşümü bir çırpıda yaptırmak, elbette zor. Ancak bir yerden başlamak gerek kuşkusuz.
En basiti kendi sobamızdan başlamak.
Siz kendi sobanızı, mantığın, bilimin ve tüm inanışların seslerine bir an kulaklarınızı tıkayarak nereye ve nasıl kurmak isterseniz, oraya öylece kurun. Kısa hayatınızda aldığınız her nefeste içinizin ısındığını hissediyorsanız emin olun soba da siz de doğru yerdesinizdir.
O sobayı kurma cesaretini bi gösterebilsem...
YanıtlaSil